16 Kasım 2011 Çarşamba

Aslan (Panthera leo persica)

Anadolu’daki son kayıt 1880, Birecik’tir. Aşağı Fırat Havzasında yaşayan bu hayvan bu tarihten sonra bir daha görülmemiştir. M.S 3. Yüzyılın başında yazan Aelianus, Pangeus tepesinde (Trakya) ayının yanı sıra aslan da bulunduğunu belirtmektedir. (Hist. Animal., III, 13) Tchıhatchef’e göre; Trakya’nın sert iklimi bu yörede aslan bulunmasına karşı bir kanıt olarak ileri sürülemez. Çünkü, Aucher-Eloy ( Relat.d’un voyage en Asie, II. Bölüm, s. 632 ) İran’da, Zardaku dağının hiç erimeyen karların hemen yanında aslanlarla karşılaşmıştır.
Ormansız aslan olmaz. Humboldt’a gönderilen ve Zeitschr. Für allg. Erdkunde, c.II, s.42’de yayımlanan bir mektupta, Cezayir’in meşhur aslan avcısı, Aures dağlarında sürekli aslan bulunduğunu ve bu hayvanların eksi on derece altına kadar inen sıcaklıklara çok rahat dayandıklarını anlatıyor ve genellikle aslanın aşırı sıcaktan çok aşırı soğuğa dayanabildiğini ekliyor: “Yeter ki avlanabileceği hayvan sürüleri ve ormanlar bulabilsin”. Bu konuda son derece uzman bir yargıcın bu son gözlemi belki de aslanın yüzyıllardır sürdürdüğü garip geri çekilme hareketini, Helen ve Anadolu yarım adalarını ve Suriye’yi yavaş yavaş boşaltıp, Ammien Marcellin zamanında çok yaygın olduğu (XVIII, 7), Dicle ve Fırat’ın geçtiği ülkelerde bile artık kalmadığını açıklamaktadır. Gerçekten de bu yörelerde görülen çok büyük nüfus azalması ile bu olayın at başı gitmesi işi iyice içinden çıkılamaz hale getiriyordu. Çünkü insanın varlığı genellikle yırtıcı hayvanlarla bağdaşmaz ve insanın boşalttığı alanlara yırtıcı hayvanların geri dönecekleri düşünülebilirdi; ama tam tersine insanın azalması hayvanlarında geri çekilmesine yol açmış gibidir ve anlaşılmaz olan da budur. Bu bilmece, ormanların yok edilmesiyle nüfus ve dolayısıyla evcil hayvan azalmasının birleştiklerinde, aslanın eskilerin zamanında yaşadığı bir çok bölgeyi terk etmesini belirleyen ana nedenler olarak kabul edilirse, kendiliğinden bir çözüme kavuşur.

15 Ekim 2011 Cumartesi

Çizgili Sırtlanlar

Anadolu’nun en nadir canlılarından biri olan çizgili sırtlan, bozkır ikliminin hakim olduğu ıssız kayalık ve derin vadilerde yaşıyor.
110 santimetre uzunluğa ve 40-50 kiloya varan ağırlığa ulaşabilen çizgili sırtlan, Afrika’da, Asya'nın batısında (Anadolu dahil), Arap Yarımadası ve Hindistan'da yaşıyor.
Olduğundan daha büyük görünmek için sırtındaki tek sıra halindeki kıllarını havaya dikebilen çizgili sırtlan, yaşam şekli ile diğer sırtlanlardan ayrılıyor. Genellikle yalnız yaşamayı tercih eden çizgili sırtlan çok nadiren de olsa aile fertlerinden oluşan ufak gruplar kurabiliyor.
Doğa Derneği Şanlıurfa Bölge Sorumlusu Turan Çetin  “Sırtlanlar görüldükleri her yerde vuruluyor veya zehirleniyor. Yaşadıkları doğal alanlar büyük sulama projeleri nedeniyle yok oluyor. Anadolu’nun bu görkemli canlılarının yok olmaması için Urfa’da sırtlanların korunmasına yönelik çalışmalar yürütüyoruz. Çizgili sırtlanları korumak için muhtarlıklarla, köy imamlarıyla, tek tek köylülerle sohbet ederek, türün önemini anlatıyoruz. Köy okullarında eğitim çalışmaları yaparak çizgili sırtlan ve diğer tehlikedeki türler hakkında bilgi veriyoruz. Çizgili sırtlanların yaşadığı bölgedeki köylüler koruma çalışmalarını desteklemekte ve Doğa Derneği gönüllüsü olarak çizgili sırtlanları izlemekte. Bu türün görüntülenmesinde ve korunmasında bölgedeki yerel halk büyük destek sağladı” dedi.
SIRTLANLARI KÖYLÜLER KORUYOR
Doğa Derneği’nin bölgede üç yıldır süren çalışmaların sonucunda çizgili sırtlanların yuvaları belirlenerek gözlem ve koruma çalışmaları başlatıldı. Doğa Derneği, sırtlanlar ve bölgedeki çobanlar arasındaki çatışmayı engellemek için koyunların geceleri barınabileceği tel barınaklar yaptırdı. Koyunlar için barınaklar yapılmasıyla birlikte bölgedeki çobanlar sırtlanları koruma çalışmalarına destek olmaya ve sırtlanları yasadışı avcıktan korumaya başladı. Çizgili sırtlan Afrika kıtasının kuzey yarısında, Asya'nın batısında (Anadolu dahil), Arap Yarımadasında ve Hindistan'da bulunuyordu. Artık nesillerinin tükendiği kabul edilmektedir.

Mersin Balığı (Acipenseriformes)

Son derece pahalı bir besin olan havyar, mersinbalığının yumurtasından elde edilir. Bu balıkların gövdeleri iri, iskeletleri kıkırdaktandır. Türlerinin büyük bölümü denizlerde yaşamakla birlikte üremek için tatlı sulara girerler. Mersinbalıkları kuzey yarıkürenin ılık ve serin sularına dağılmıştır. Ama tür ve birey sayıları eskiçağlara göre çok daha azdır.
Mersinbalıkları iri yapılı ve çok uzun ömürlüdür. Uzunluğu 8,5 metreye ulaşabilen mersinmorinasının (Huso huso) 200-300 yıl kadar yaşadığı sanılmaktadır. Mersinbalıklarının burnu uzun, gövdesi uzunlamasına beş sıra halinde dizilmiş kemik levhalarla kaplıdır. Kuyruk yüzgecinin üst parçası daha uzundur. Dipte çok yavaş hareket ederek burunlarıyla kumları ya da çamurları karıştırır, buldukları küçük hayvanları yerler. Burunlarının altındaki tek sıra halinde enine dizili bıyıklar avlarını bulmalarına yardımcı olur. Bıyıklarının gerisinde yer alan ağızları bazılarında ileriye doğru uzanabilir.
Mersinmorinasının 1,5 tona ulaşan örneklerine rastlanmışsa da genellikle ağırlığı 200 kilogramı, uzunluğu 4 metreyi aşmaz. Yaklaşık 3 metre uzunluğundaki dişiler 1 milyondan çok yumurta verebilir. Mersinmorinalarının sırtı siyah, karnı beyazdır. Hazar Denizi, Karadeniz, Ege Denizi'nin kuzey kesimleri ve Adriya Denizi'nde yaşarlar. Üremek için akarsulara girerler. Karadeniz ve Hazar Denizi havzalarında yaşayan Rus mersini (Acipenser gueldenstaedti) de en değerli mersinbalıkları arasındadır.
Mersinbalıkları havyar olarak değerlendirilen yumurtalarının yanı sıra lezzetli eti, tutkal ya da jelatin yapımında kullanılan yüzme keseleri için de avlanmaktadır.Bütün türleri nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaktadır, ve çoğunun hatta (en azından) yöresel olarak nesli çoktan tükenmiştir.

Anadolu Panteri (Pantherea Pardus Tulliana)

Anadolu parsı, Orta Doğu ve Batı Asya'da yaygın olan İran leoparının (Panthera pardus saxicolor) Anadolu'da yaklaşık 30 yıl öncesine kadar yaşamış olan bir ırkıdır. Anadolu parsı Ege ve Batı Akdeniz, Doğu Akdeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinde, daha çok ormanlık ve dağlık alanlarda yaşamıştır. Yaklaşık ömürleri 20 yıldır. Doğal yaşam alanları ve av kaynaklarının azalması parsları insanların yaşadığı yerlere yönlendirmiş ve bu da genellikle vurularak ya da zehirlenerek öldürülmelerine yol açmıştır. Anadolu'da varlığı 1974 yılından bu yana güvenilir şekilde kanıtlanamamıştır. Bundan dolayı en son bireyin 1974'de Beypazarı'nda vurulduğu kabul edilmektedir.

Hazar Kaplanı veya Pers Kaplanı (Panthera tigris virgata)

 Hazar kaplanları yalnız yaşayan hayvanlardır. En batıda Türkiye olmak üzere Hazar denizi etrafında, Kafkasya’da İran, Türkmenistan, Afganistan’ın kuzey kesimlerinde ve Moğalistan bölgelerinde yaşamaktaydı. En son 1970 yılında Rusya'daki türün son üyesinin ölümüyle yok oldu.

Tazmanya Kaplanı veya Tazmanya kurdu

Tazmanya Kaplanı, Tazmanya Kurdu veya "Tassie" (tazzy) olarak da bilinir. 20. yüzyılda soyu tükendiğine inanılan Avustralya'ya özgü büyük bir
Avustralya, güney yarım kürede yer alan bir ülkedir. Hint ve Büyük Okyanus arasında uzanır. Avustralya tüm bir kıtayı kaplayan tek ülkedir. Komşuları Endonezya, Doğu Timor, Papua Yeni Gine, Solomon Adaları, Vanuatu, Yeni Kaledonya ve Yeni Zelanda'dır. Avustralya'nın başkenti Canberra, en büyük şehri ise Sydney'dir. Avustralya'nın nüfusu 20,5 milyondur.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
karnivor keselidir.
Avustralya'yanın Avrupalılar tarafından iskanından sonra soyu tükenen birçok türden sadece biri olmasına rağmen en büyüğü ve en ünlüsüdür.Diğer kıtalarda ki bkz. Etoburlar
kurtlar ve
yırtıcı köpeğe benzer hayvan
kaplanlar (kaplan ve kurt plasentalı memelilerdir ve keseli Thylacine ile akraba değillerdir) gibi Thylacine de
doruk yırtıcı idi ve hem boyutu hem de genel biçimi adını aldığı kuzey yarı-küreli yırtıcılara benzemekteydi.

Moa

feci akıbetinden kurtulmuş moa türleridir. Fakat Yeni Zelanda ormanlarına köpeklerle domuzların girmesi kivilerin hayatım altüst etmiştir. Bu kuşun bazı türleri bugün tükenmek tehlikesiyle karşı karşıyadır. İri bir tavuk büyüklüğündeki kivi, kahve veya gri renkte, uzun, dağınık ve kılımsı tüylerle örtülüdür. Uçuş kabiliyetinin körelmesiyle yakın bir ilgisi bulunması muhtemel bu sade veya dejenere tüy yapışma karinasız kuşların birçoğunda rastlanmaktadır. Kivi'nin uzun ve kavisli bir gagası vardır, hassas burun delikleri bunun ucundadır. Kuş bu gagasıyla toprağı karıştırarak solucan arar. Daha çok geceleyin karnım doyurur. Kivi, koku alma duygusu, yiyecek aramasına yararlı olacak derecede gelişmiş ender kuşlardan biridir. Kivi'nin yumurtası, kuşun vücuduna kıyasla dünya yüzündeki omurgalı hayvanların herhangi birikiminden büyüktür. Yumurta 450-500 gram, kuşun kendi 2 000 gram ağırlığındadır. Kuluçka süresi yetmiş beş veya seksen gün, yani kuşlar için rekor sayılabilecek derecedegetiren dev-boylu kuş en iri moa' dan (yaklaşık olarak 275 santim) daha boylu değildi. Fakat dev-boylu kuş'un kemikleri daha yoğundu ve bu kuş yaklaşık olarak 450-500 Kg. ağırlığındaydı. Yumurtaları bataklık çamlarının içinde bol sayıda bulunmuştur. 30-35 santimlik uzunluklarıyla bu yumurtalar moa'nınkilerden çok büyüktür. Tazeyken ihtimal 9 Kg. ağırlığındaydılar. moa veya dev-boylu kuş gibi uçamayan ağır sıklet şampiyonların varlığı, bunların, öbür kuşlardan bağımsız olarak uçan ataların soyundan gelişmeleriyle izah olunabilir. moa'larda gördüğümüz gibi, uzak adalardaki rahat ve tehlikesiz hayat, kuşlarda devliğe elverişli bir zemin hazırlamış olmaktadır. Öbür taraftan Galapagos adaları'nda görülen ve bilginlerin dikkatini çeken dev deniz kaplumbağaları gibi başka hayvanlar da bu kaideye uymaktadır. Maolar Yeni Zelanda’da yaşamış olan dünyanın en büyük kuş türü olarak kabul edilirler. Nesilleri insanlar tarafından yok edilmiştir.